Türkiye'den gelen misafir işçiler 60 senedir Almanya'da:Dönüş bileti mi ayarlayalım, mezar yeri mi?

Lesezeit: 4 min

Erdoğan'ın kolu Berlin'e kadar uzanıyor: Türkiyeli gazeteci Erk Acarer, evin bahçesinde saldırıya uğradı. (Foto: Regina Schmeken)

Gazeteci-Yazar Can Dündar, Türkiye'den son dönemde çok farklı nedenlerle Almanya'ya gelen göçmenleri anlatıyor.

Can Dündar

Die deutsche Übersetzung des Artikels finden sie hier.

30 Ekim 2021 tarihinde, Türkiye'den yüzbinlerce "misafir işçi"nin Almanya'ya gelmesini sağlayan sözleşmenin 60. yıldönümü kutlanacak. Son dönemde ise insanlar çok farklı nedenlerle Türkiye'den geliyor - siyasi ve toplumsal nedenlerle... 2016 yılından itibaren kendisi de sürgünde yaşayan gazeteci Can Dündar, "Die Neuen/Songelenler" yazı dizisinde bu göçmenlerin altısını tanıtıyor.

Julian Barnes, "Zamanın Gürültüsü" kitabında, Rus besteci Şostakoviç'in 1930'lar Moskova'sındaki yaşamını anlatır. Rejimin gözünden düşenler, gece, polis baskınıyla uyanmaktadır. Genç besteci, geceyarısı pijamayla sürüklenerek götürülmektense giyinik olarak girer yatağa... Korkusu büyüdükçe, elinde bavuluyla asansör başında beklemeye başlar.

25 yıllık gazeteci Erk Acarer, Türkiye'de nasıl her gece polis baskınını beklediğini anlatırken, Barnes'ın kitabını anımsadım. Erk'in "suç"u, Türk hükümetinin Suriye'deki cihatçılara sarin gazı yapımında kullanılan malzemeler gönderdiğini belgelemekti. Suriye'ye gidiyor, sınırdaki cihatçı örgütlenmeyi yazıyor, IŞİD'le ilgili konularda hep o konuşuyordu. Haberleriyle ödüller alıyor, ama bir yandan da cihatçı tehditleri ve savcılık davetleri ile uğraşıyordu. Birkaç kez gözaltına alınmıştı. Cihatçılar, "Kızının kafasını kesip karına tecavüz edeceğiz" mesajları yolluyordu. Twitter'da hükümete yakın bir anonim hesap, tutuklanacak gazetecilerin listesini yayınlıyor, birkaç gün içinde o isimlerin evini polis basıyordu. Erk'in ismi de listedeydi. Artık fazla dışarı çıkmıyordu. Ailesine bir şey olacak endişesiyle bazı günler küçük kızlarını okula yollamıyorlardı.

(Foto: SZ-Grafik)

2016'daki darbe girişiminden sonra Türkiye adeta bir sıkıyönetim rejimine geçti. Bir cadı avı başladı. Erk hakkında da birçok soruşturma birden açıldı. Çevresindeki çember daralıyordu. Ailesi, arkadaşları, "Artık tehlikeli konulara girmesen" diyor, avukatı, bir süre yurtdışına çıkmasını telkin ediyordu.

Bir gece kaldıkları siteyi polis basınca giyinip asansörün önüne çıktı Erk... Ancak polisler onun için değil, bir hırsızlık vakası için gelmişlerdi. O günlerde 6 yaşındaki kızları, tırnaklarını kesmemekte ısrar ediyordu. Erk nedenini sorunca, "Polisler gelince yüzlerini tırmalayacağım" cevabını aldı. Bu, kırılma noktası oldu.

O gün eşiyle konuştu ve ülkeyi terk etmeye karar verdiler.

"En fazla iki sene kalırız. İşler düzelince döneriz" diyorlardı

Erk, daha önce Tageszeitung'la bir ortak proje için Berlin'e gelmişti. Hemen onlara yazdı. Sınır Tanımayan Gazeteciler'le temas kurdu. Bir senelik burs aldı. "En fazla iki sene kalırız. İşler düzelince döneriz" diyorlardı. Gerçi, kızları da, anne babaları da bu göçü istemiyordu, ama hukuk rafa kaldırıldığını, tutuklananların yıllarca hapiste kaldığını görüyorlardı. Üstelik Türkiye, parlamenter sisteme son verip "tek adam rejimi"ne geçmek için referanduma gidiyordu. Ondan sonra koşulların çok daha ağırlaşacağı belliydi. O yüzden herkes gönülsüz razı olmuştu bu göçe...

Ancak Almanya da belirsizliklerle doluydu. Alışabilecekler miydi? Geçinebilecekler miydi? Tutunamazlarsa geri dönebilecekler miydi?

Küçük kızları ağlayarak okulunu bıraktı. Üzülerek evlerini topladılar. Ellerinde birkaç bavul ve akıllarında bolca kaygıyla uçağa gittiler. Pasaport kuyruğunda gergin bir bekleyişin ardından pasaportlarına çıkış damgası vuruldu.

Şimdi hayatında yeni bir sayfa açılıyordu.

2017 Nisan ayında, (fotoğrafta eşi Emine Hanım ile görülen) Recep Tayyip Erdoğan'ın istediği başkanlık sistemine geçilmesini sağlayan anayasa değişikliği kıl payı farkla kabul edildi. (Foto: Yasin Bulbul/dpa)

Işıltılı bir İstanbul baharından, soluk bir Berlin akşamına indiler.

Şehrin doğu yakasında, geçici kiralanan küçük bir eve girdiler. Erk'in eşi ve küçük kızı yatağa uzanıp ağlamaya başladı. Erk de üzgündü. Soğukkanlı kalmaya çalışırken, "Yapamazsak döneriz" diye düşündü; ama bunu ailesine söylemedi.

"Hadi çıkıp biraz dolaşalım" dedi.

Alexander Meydanı'na gittiler. Friedrich Caddesi'nde yemek yediler. Küçük kızları paten kaydı. Birden tatile gelmiş gibi hissettiler. Moralleri biraz düzeldi. Ertesi gün Erk, Tageszeitung'da çalışmaya başladı. Bir yandan da Türkiye'deki gazetesine yazıyor, Almanca ders alıyordu. Şehri sevmiş, işine ısınmış, eskisinden de çok çalışmaya başlamıştı.

Ancak ailesi için durum aynı değildi. Eşi de, kızı da dilini bilmedikleri bu şehirde mutsuzlardı. Türkiye'yi, ailelerini, arkadaşlarını özlüyorlardı. Kızları altı ay okula gitmemekte direndi. Sonunda anne-kız, Erk'i Berlin'de bırakıp bir süre için Türkiye'ye gitti.

İki haftanın sonunda büyük hayal kırıklığıyla Berlin'e döndüler. Erdoğan, referandumu kılpayı kazanmış ve tek adamlığını ilan etmişti. Türkiye, uzun sürecek bir baskı dönemine giriyordu. Evlerinin önündeki çöpte, bir Afgan mültecinin cesedi, kafası kesilmiş halde bulunmuştu. Gördükleri herkes mutsuz, huzursuzdu.

Çok geçmeden, "Facetime cenaze" denilen acı kavramla tanıştılar

Erk, eşiyle kızını karşılamaya gittiğinde onları bambaşka bir havada buldu. Kısa Berlin deneyiminde şehre alışmışlar, kısa İstanbul deneyiminde ise gördüklerinden dehşete düşmüşlerdi. "Artık buradayız" dediler. Prenzlauer Berg'de yeni bir eve taşındılar. Küçük kızları okula yazıldı. Kısa zamanda sınıfına, arkadaşlarına alıştı. Almanca, İngilizce öğrendi. Ancak sıkıntılar bitmedi.

Çok geçmeden, "Facetime cenaze" denilen acı kavramla tanıştılar. Siyasi nedenlerle, ülkesine gidemeyenlerin, yakınlarının cenazesini Facetime'dan canlı izlemesi bu kavramla ifade ediliyordu. Erk'in eşi, İstanbul dönüşü, annesinin ağır hasta olduğunu öğrendi. Ama Erk için yakalama kararı çıkmıştı; hükümet, teslim olmayanların eşlerini rehin alıyordu. Türkiye'ye yeniden gitseler, dönebilecekleri şüpheliydi. Erk'in eşi, annesini telefonunun küçük ekranından sonsuzluğa uğurladı. O, bu ayrılığın travması ve stresin tetiklediği işitme sorunuyla uğraşırken Erk, yaşadıklarının öfkesiyle yazılarını daha da sertleştirdi. Sadece mesleğini yaptığını düşünüyor, bütün bunları yaşamak zorunda kalmalarına isyan ediyordu. Türkiye'de meslektaşları susturulmuşken, Almanya'daki yazma hürriyetini sonuna kadar kullanmaya, ülkesinde yazılamayanı yazmaya çalışıyordu. Ancak Erdoğan'ın kolunun Berlin'e kadar uzanabileceğini çok geçmeden anladı.

Can Dündar (60) Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapıyordu. Türkiye'nin Suriye'deki islamcılara silah gönderdiğini ortaya koyan bir haberden sonra ajanlıktan ve Cumhurbaşkanı'na hakaretten hakkında dava açıldı. 2016'da Almanya'ya geldi. Halen Berlin'den yayın yapan #ÖZGÜRÜZ Radyo'nun yayın yönetmeni. (Foto: Regina Schmeken)

Geçen Temmuz'da bir akşamüstü, eşiyle evlerinin bahçesinde otururken kapıdan iriyarı üç adamın gidip kendilerine doğru yürüdüğünü gördüler. Ne olduğunu anlayamadan adamlardan biri, "Yazmayacaksın ulan" diyerek Erk'e yumruk attı. Erk yere devrilirken eşi, saldırganların önüne geçmeye çalıştı. Yumrukları tekmeler izledi. Saldırganlar, komşuların bağırmaya başlaması üzerine kaçtı. İstanbul'da kaçtıkları bela, onları Berlin'de yine bulmuş, kapıda polis arabası ile tedirgin geceler tekrar başlamıştı.

Saldırganlar yakalanamadı. Erk, mesleğine eski kararlılığıyla devam ediyor, ancak elbette ailesi için tedirgin... Erdoğan iktidarda olduğu sürece hiçbir muhalifin, hiçbir yerde güvende olmadığını düşünüyor. Bu baskı rejiminin uzun sürmeyeceğine inansa da Erdoğan gitse bile Türkiye'nin eski Türkiye olacağından kuşkulu... "Erdoğan gider, biz sürgünden döneriz, hep birlikte daha iyi bir ülke kurarız" diye düşündüğü de oluyor; "Türkiye'nin düzelmesi 50 yıl alır. Biz kendimize burada bir mezar yeri bakalım" dediği de...

Barnes'ın kitabındaki gibi, "zamanın gürültüsü"nden yarının sesi duyulmuyor.

Can Dündar (60) Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapıyordu. Türkiye'nin Suriye'deki islamcılara silah gönderdiğini ortaya koyan bir haberden sonra ajanlıktan ve Cumhurbaşkanı'na hakaretten hakkında dava açıldı. 2016'da Almanya'ya geldi. Halen Berlin'den yayın yapan #ÖZGÜRÜZ Radyo'nun yayın yönetmeni.

© SZ - Rechte am Artikel können Sie hier erwerben.
Zur SZ-Startseite

Yazı dizisi "Die Neuen / Songelenler"
:"Ben gittim anne!"

Türkiye'den Almanya'ya misafir işçilerin gelmesini düzenleyen sözleşmenin 60. yılının kutlandığı günümüzde, gazeteci yazar Can Dündar, Türkiye'den son dönem çok farklı nedenlerle gelen yeni göçmenleri tanıtıyor. İşte Leyla İmret'in öyküsü.

Can Dündar

Lesen Sie mehr zum Thema

Jetzt entdecken

Gutscheine: