Süddeutsche Zeitung

Yazı dizisi "Die Neuen / Songelenler":"Ben gittim anne!"

Türkiye'den Almanya'ya misafir işçilerin gelmesini düzenleyen sözleşmenin 60. yılının kutlandığı günümüzde, gazeteci yazar Can Dündar, Türkiye'den son dönem çok farklı nedenlerle gelen yeni göçmenleri tanıtıyor. İşte Leyla İmret'in öyküsü.

Can Dündar

Die deutsche Übersetzung des Beitrags finden Sie hier.

1 Eylül 2016 günü uçağım Berlin'e indi. Saat 16.55'ti. Hava serindi. Ben yalnızdım. Yanımda sadece iki küçük bavul vardı; arkamda korkunç bir darbe girişimi sonrası "cadı avı" yaşayan bir ülke, önümde kapkara bir belirsizlik...

Ailem, evim, dostlarım, kütüphanem, ülkem geride kalmıştı. Pasaport kontrolünden geçip geçemeyeceğimi bilmiyordum. Geçebilirsem gireceğim yeni şehirde beni neyin beklediğini kestiremiyordum. Dilini, yolunu, huyunu bilmiyordum. Birbirimizi sevecek miydik? Anlaşabilecek miydik? Geçinebilecek miydim?

"Biraz kalır, dönerim" diyordum. 1961'de ilk göçenlerin torunları gülüyordu; "Bizimkiler de öyle demiş, biz burada üçüncü nesiliz."

Bu sonbahar, ben gelişimin 5. yıldönümünü "kutluyorum", onlar dedelerinin gelişinin 60. yıldönümünü...

Çalışmaya gelen 1 milyon işçinin misafirliği, tahmin edilenden uzun sürdü. 60 yıl sonra bugün, yeni bir göç dalgası vuruyor Almanya sınırlarına... Bu dalganın temel nedeni, ilk dalgadaki gibi ekonomik değil, daha çok siyasi ve sosyal... Gelenler, ilk dalgadaki gibi geçim derdindeki Anadolu işçileri değil, akademisyenler, siyasetçiler, yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, üniversite öğrencileri... Türkiye'nin iyi eğitim görmüş, Meclis'te, kampüste, medyada, atölyede söz sahibi olmuş elitleri... Ya söyledikleri bir sözden, ya imzaladıkları bir bildiriden, ya çizdikleri bir resimden, ya yazdıkları bir yazıdan dolayı baskı görüp -gönüllü ya da gönülsüz- özgürlüğe kaçanlar...

Berlin, Türkiye diasporasının sürgün başkenti haline geliyor günden güne...

Misafir işçilerin 60. yılının kutlandığı bugünlerde bu "Songelenler" den altısını tanıştırmak istiyorum sizlere...

Türkçede hem insanların yerinden sürülmesine, hem çiçeklerin filizlenmesine "sürgün" deniliyor. Bakalım bizler, yani yerinden sürülenler, bu yeni toprağımızda yeniden filizlenebilecek miyiz?

LEYLA İMRET:

Leyla İmret, 2017'de Almanya'ya yeniden geldiğinde, "Dejâ vu" demiş kendi kendine... Bremen'de, 4 yıl önce terk ettiği evi görmeye gitmiş hemen; sokak, ev, mahalle, istasyon yerli yerinde duruyormuş; "Değişen bir tek benim" diye düşünmüş.

Mahalleli, Leyla'yı iyi tanıyor. Bremen'e ilk geldiğinde 7 yaşındaymış. Adeta bir cehennemden kaçıp sığınmış Almanya'ya... Henüz 5 yaşındayken Özel Tim, Cizre'deki evlerini basıp "örgüt üyesi" diye babasını vurmuş. Neyse ki evde değilmiş Leyla... Ama eve çöken kederi anımsıyor; kasabanın daracık sokaklarına demirden sırtlanlar gibi saldıran panzerlerden kaçışını, hamile annesinin işkenceye götürülüşünü, küçük dayısının 15 yaşında hapishaneye girişini...

Bütün aile Cizre'yi terk edip Mersin'e yerleşmiş, o felaketin ardından... Leyla'nın büyük dayısı, Almanya'ya göçmüş. Annesi, hapisteki kardeşini bırakamamış, ama kızını Bremen'e, dayısının yanına yollamış. Yıl, 1994... Leyla, çıkınında baba acısı, anne hasreti, ölüm travmasıyla inmiş Almanya'ya... Ama Bremen iyi gelmiş ona... Çabuk alışmış. Dilini unutmamak için Kürtçe ders alırken bir yandan da Almanca öğrenmiş. Annesiyle telefon görüşmeleri giderek seyrelmiş. Çocukluğunun kâbusu geride kalmış. Leyla, Alman arkadaşlar edinmiş, sosyalleşmiş. Okulu başarıyla bitirmiş. 18'ini doldurduğunda oturum almış. Almanya'ya yerleştiğine göre artık Cizre'yi ziyaret edebilirmiş.

"Coğrafya kaderdir" derler

Onu 7 yaşında ürkek bir kız çocuğu olarak Almanya'ya taşıyan uçak, bu kez 21 yaşında bir genç kız olarak geri uçurmuş anavatanına... 13 yıldır görmediği annesinin kokusunu hatırlamış ilkin, işkencelerin ardından doğan kardeşini kucaklamış; hapisteki dayısını ziyaret etmiş. Cizre'de dolaşmış. Çocukluğunun cehennem ateşinin yatıştığını, her şeyin değiştiğini görmüş: sokak, ev, mahalle, istasyon...

"Coğrafya kaderdir" derler; ne kadar uzağa gitsen de, gün gelir doğduğun toprak geri çağırır seni... Cizre de öyle çağırmış Leyla'yı...Beş yıl gidip geldikten sonra, 2013'te dönmeye karar vermiş.

Nedenini soruyorum. Anlatırken bulutlanıyor gözleri: "Annemle birlikte babamın mezarına gittik. İlk kez aile olduğumuzu fark ettim. İçimdeki ses, 'Leyla, sen buraya aitsin' dedi".

O yıl, PKK ile 30 yıllık kanlı mücadele durmuş, çözüm süreci başlamıştı. Silahların susması, barış umudunu çoğaltmıştı. Babasını kendisinden, kendisini ülkesinden koparan savaşın bitirilmesinde rol üstlenmek istemiş Leyla; "Döneceğim ve doğduğum yeri, büyüdüğüm yere benzeteceğim" demiş. Bavulunu toplayıp dönmüş Türkiye'ye...

Almanya'dan gelen Cizre'nin genç kızı, bölgenin en güçlü örgütü, Barış ve Demokrasi Partisi'ne girmiş. Önseçimi açık farkla kazanmış. Ev ev gezmiş kampanya boyunca; insanlardan babasını dinlemiş, insanlara projelerini anlatmış.

Tahrip edilmiş bir şehrin görevden alınmış belediye başkanı olarak Cizre'den ayrıldı

"Seçimi kazandığımız 30 Mart 2014 gecesi, hayatımın en mutlu gecesiydi" diyor Leyla; "Geçmişte yaşadığım sıkıntılara karşılık verilmiş bir ödüldü sanki: Yüzde 83 oy almıştım. 27 yaşında, Türkiye'nin en genç belediye başkanlarından biri olmuştum."

Ne yazık ki bu mutluluk, ancak 6 ay sürebildi. Ekim'de IŞİD Kobani'yi kuşatıp Ankara'nın savaşa dâhil olunca çatışmasızlık sona erdi. Çözüm sürecinde Türkiye dışına çekilen PKK'lılar geri döndü. Kentlere hendekler kazıp çatışmaya girdiler. Leyla'nın Cizre'si, şimdi bir savaş alanıydı. Hayatının en mutlu gecesinden hemen sonra, hayatının en acı dönemi başlıyordu. Sokağa çıkmanın yasak olduğu, 3 aylık bebeklerin, 80'lik dedelerin kurşunlandığı, morga kaldırılamayan cesetlerin buzdolabında saklandığı, yüzlerce kaybın olduğu kasabanın belediye başkanıydı. Korkunç bir savaşın ortasında güçsüz, çaresizdi.

Ağustos 2015'te Vice News'a verdiği bir demeç, basına yanlış tercümeyle yansıyınca önce görevden alındı, sonra birkaç kez gözaltına alındı. Özel harekât aracında, eli kelepçeli halde emniyete götürülürken, annesi gibi işkence göreceğini düşünüyordu. Yapmadılar, ancak 2016 sonunda bir kez daha gözaltı kararı çıkınca, gitme zamanının geldiğini anladı. "Yurtdışına çıkıp burada yaşananı dünyaya haykırmalıyım" dedi; halkı göçmüş, yıkık bir kasabanın devrik belediye başkanı olarak terk etti Cizre'yi... 2-3 hafta saklandı. İnsan kaçakçılarının eşliğinde uzun bir yürüyüş yapıp Irak'a geçti. Evi arayıp haber verdi: "Ben gittim anne..."

2017'de Bremen'e dönen, 4 yıl önceki Leyla değildi artık... Sanki onu 4 yıl süren bir filmin içine koymuşlardı. Mutlu girdiği sinemada ışıklar yandığında etrafta her şey aynıydı, ama o, çökmüş haldeydi.

Çabuk toparlandı. Bremen'de siyaset bilimi eğitimine başladı. Partisinin Almanya'daki eş sözcüsü oldu. Bir yandan okuyor, bir yandan da ülkesinde yaşananları Almanya'ya anlatmak için çırpınıyor şimdi... Almanya'yı sevse de, yeni bir barış umudunda yine hemen döneceğini söylüyor. Ancak ne yazık ki son dönem havalanan uçaklar, onun gibileri Almanya'dan Türkiye'ye değil, Türkiye'den Almanya'ya taşıyor.

Bestens informiert mit SZ Plus – 4 Wochen kostenlos zur Probe lesen. Jetzt bestellen unter: www.sz.de/szplus-testen

URL:
www.sz.de/1.5418835
Copyright:
Süddeutsche Zeitung Digitale Medien GmbH / Süddeutsche Zeitung GmbH
Quelle:
SZ
Jegliche Veröffentlichung und nicht-private Nutzung exklusiv über Süddeutsche Zeitung Content. Bitte senden Sie Ihre Nutzungsanfrage an syndication@sueddeutsche.de.